“Ohoo, daha yazının başlığında kendin genelleme yapmışsın” diyebilirsiniz, “Ben de hala adam gibi adam olma yolunda çalışıyorum, olsun o kadar” diye cevap vereyim… 🙂
Hepimizin hayatında var bir sürü kimlik; etnik, dini, coğrafi, vb… Bunların varlığı bir zenginlik, o da tamam. Ama düzgün bir adam olmak için bu kimlikleri bir kenara bırakmak lazım bence. İnsanları öncelikle insan oldukları için sevmek gerek. Genellemeler yapmak, yani birisine sadece “şu ırka” ait olduğu için “kötü” ya da “şu dine” inandığı için “iyi” demek biraz güdük ve sığ bakış açısı maalesef. İyi insan vardır, kötü insan vardır, bunların ortak özellikleri vardır (Aslında her insanın içinde bir miktar iyilik, bir miktar kötülük var da, şimdilik oraya girmeyelim); ama ortak bir özellikten genelleme yapıp bunu daha sonra başka bireylere indirgemek, bu ortak özelliğe sahip bir insan gördüğünde şak diye yaftayı yapıştırmak bana göre tam bir yontulmamış kafa yapısı… 1-2 dakika kendini sorgula isterim, günlük hayatında hiç “Kadınlar şöyledir”, “Kayserililer öyledir”, “Yahudiler böyledir”, “Eşcinseller şöyledir” gibi söylemlerin var mı diye… Varsa emin ol bir yerde yanlış yapıyorsun! Bir yerlerde bahsettim, çok sayıda ve çok değişik insan tanıdım; bana bir genelleme söyleyin, anında çürütecek birisi ile tanıştırabilirim sizi! Düşünce yapımızı bu sağlıksız ve dar kalıplardan kurtararak çevremize evrensel bir gözle bakabilirsek; aya bile gideriz. Ya da büyük düşünürümüz Mahmut Tuncer’in halayına katılıp her yere gidiyoruz diye olduğumuz yerde döner dururuz.
Amerika, “yeşil kart” olarak bildiğimiz, asıl adı “çeşitlilik vizesi” olan vizeyi dünya genelinde dağıtarak ülkesinde çeşitlilik yaratmaya, farklı kültürlerin bir arada yaşamasını sağlayarak oluşacak zenginlikten faydalanmaya çalışıyor; biz binlerce yıllık tarihimizin, bu topraklarda yaşamış ve yaşayan kültürleri yok etmeye ve tek tip bir toplum yaratmaya çalışıyoruz. Baksanıza, tarihimizi 1071’den başlatıyoruz; önceki medeniyetleri yok sayıyoruz. Yunanistan’ın kaymağını yemeye doyamadığı medeniyetin bir yarısının Ege’nin bu tarafındaki kıyılarda yaşanmış olduğunu görmezden geliyor hatta inkar ediyoruz resmen. Farklılıklara tahammül edemediğimiz için de birbirimizi yiyor, bütün enerjimizi gelişime değil kendi aramızdaki küçük çekişmelere harcıyoruz. Yine bir sorgula isterim kendini; günlük vaktinin, enerjinin ne kadarını birilerini eleştirmekle, çekiştirmekle, onlara laf yetiştirmekle harcıyorsun? Ya da vaktinin ne kadarında bir şeyler üretiyor, işini iyi yapmakla ve kendini geliştirmekle uğraşıyorsun?
Bir örnek vereyim, geçenlerde uzun süre Amerika’da yaşamış sevgili bir dostum anlattı; kendisinin iki metreye yakın bir boyu var, o zamanlar da bir miktar kilolu imiş, 35 yaşında tekerlekli patene merak sarmış, parkta kaymaya çalışıyor. Dik bir yokuşa denk gelmiş, gözü yememiş; ne yapsam diye kara kara düşünürken pazar yürüyüşüne çıkmış yaşlı bir çift yanaşmış; “İnemiyorsan yardım edelim” demişler, “Birimiz yokuşun sonunda beklesin, birimiz de koluna girip yanında yürüyelim”… Arkadaşım, “Yıllarca hep böyle destek gördüğüm bir kültürün aya gitmiş olmasına şaşırmam” diye özetledi hikayeyi. Bir durup düşündüm, maalesef biz pek alışık değiliz böyle şeylere. Kendi adıma koluna girip yardım edenden daha çok “Koca kıçınla patene binerken bana mı sordun?” diyecek ya da kenara çekilip “Düşse de gülsek” diye bekleyecek insanları görme ihtimalim daha yüksek diye düşünüyorum. Kendine tekrar sormanı isterim; hiç tanımadığın birisine en son ne zaman elini uzattın?
Velhasıl genelleme yaparak kendinen uzaklaştırdığın her insan, kaybettiğin bir cevher aslında. Tanımadığın, senden farklı olan her yabancı, aslında sana yeni bir şeyler öğretecek bir kaynak. Aynı şekilde o senden bir şeyler öğrenecek bir öğrenci… Mevlana’nın dediği gibi “Bir mum diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez”. Tersine, birlikte bulundukları ortamı daha çok aydınlatırlar. Bireylerin, dolayısıyla toplumların gelişimi de böyle karşılıklı etkileşimlerle başlar.
Son olarak bir kez daha sor isterim kendine, sana benzemeyen insanlarla oturup sohbet ediyor musun? Onları dinlemeye, anlamaya çalışıyor musun? Kendin gibi olmayan arkadaşların var mı? Tanımadığın insanlara selam verip ayaküstü iki laf ediyor musun?