Yazının başlığına bakmayın, modanın tanımı yapacak filan değilim; çok da umurumda değil açıkçası. Neticesinde ben burada “moda blogu” yazmıyorum; Adam Gibi Giyin insanın kendisine, işine, çevresine özenmesi ile ilgili…
Ben sizlerle kendi doğrularımı paylaşıyorum ve sizlerin de kendi doğrularınızı oluşturmanız gerektiğine inanıyorum. Mesela, güncel modaya uymak adına mevcut giysileri atıp yeni alışverişe koşuşturmak artık bana doğru gelmiyor. Kurumsal hayatta iken alışverişe çıkıp beşer-onar kravat, gömlek, vb. satın aldığım dönemler oldu; yok şu moda, yok biraz farklı olayım, yok bir de bu renginden olsun diye… Şu an gardrobum çok daha sade, takım elbise için yalnızca düz beyaz ve açık mavi gömleklerim var örneğin. Yeni bir kıyafet alırken güncel tarza uygun olmasına dikkat ediyorum (Pantolon paça boyu, genişliği gibi); ancak bunlar demode oldu diye de eskileri kaldırıp atmıyorum, ufak bir iki tadilat ile gayet mutlu bir şekilde giymeye devam ediyorum.
Ancak benim gibi adamların moda dünyası tarafından pek sevilmediğini belirtmeliyim. Sonuçta benim gardrobumda yirmi sene önce satın aldığım bazı tişörtler, kazaklar bile duruyor. Ancak giyim sektörü “yeni moda” kavramı altında bizlerin sıklıkla yeni kıyafetler almamızı bekliyor. Ben insanların tek tip bir kalıba sokulmasından, tekdüzeleşmesinden; buna paralel olarak da insanların kendilerine uyup uymadığına bakmadan bir akıma kapılıp gitmesinden hoşlanmadığımı, özgün tarzları daha takdirle karşıladığımı belirteyim.
En basit örnek olarak yüzyıllardır hemen hemen aynı şekilde kullanılan smokinleri göstereyim. Eğer aşırı kilo değişimi yaşamamış iseniz, yıllar önce satın aldığınız bir smokini hala giyebilirsiniz (Belki ufak bazı tadilatlar gerekebilir). Haliyle bir smokin satın alan bir erkek, bir daha smokin satın almak zorunda hissetmez. Ancak son yıllarda “yeni moda” karşımıza lacivert renkte smokinler çıkardı ve siyah smokinleri demode hale getirmeye çalıştı. Hatta birçok moda yazarı, siyahın ne kadar kötü ve kullanışsız bir renk olduğunu, ışık altında başka renklere büründüğünü filan yazarak bu değirmene su taşıdılar. İnsanlar ihtiyaç anında ya yeni smokin almak zorunda hissettiler, ya da birkaç yıl sonra kesinlikle demode (hatta komik) olacak lacivert renkli smokinleri tercih ettiler. Olur da bir gün birisi yanıma gelip üzerimdeki siyah smokinin eski moda olduğunu söylerse, ağzının ortasına ıslak terlikle vuracağımdan emin olabilirsiniz. 🙂
Modanın bir yüzü teknoloji ve zevklerin gelişimi ile birlikte evrilmek ise, diğer yüzü de tamamen satış odaklı pazarlama faaliyetidir (Bunu yazdığım için dayak yiyebilirim 🙂 )
Bu yüzden ben “moda” değil “şıklık” üzerine yazıyorum. Kıyas kabul etmez, hatta haddim de değil; ama ben de Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi gibi, kendi şıklık piramidimi hazırladım, buyurun buradan yakın:
Doğru beden: Birçok yazımda belirttiğim üzere ne dar, ne bol; üzerinize tam oturan kıyafetler giymelisiniz. Ayrıca kusurlu yönlerinizi örtmeye özen göstermelisiniz. Göbeğiniz varsa, bacaklarınız kısa ise, vb. akıllı tercihler yapmalısınız (Şu yazımı bir okuyun derim).
Uyum: En önemlisi renk uyumu, ancak kıyafetlerin birbiri ile uyumu da önemli. Şık bir takım elbisenin üzerine kaz tüyü mont giymek gibi…
Doğru tarz: Bir kıyafetin içerisinde mutlu ve özgüvenli hissetmelisiniz. Size ait olmayan, içinde kendiniz gibi hissetmediğiniz, düzgün taşıyamayacağınız tarzlara özenmemelisiniz.
Ortama uyum: Takım elbise ile katılmanız gereken bir davete denim (kot) pantolon ile gitmemek gibi… 🙂
Kaliteli ürünler: Markadan değil kaliteden bahsediyorum. Kalite bazen markayı gerektirmekle birlikte, marka her zaman kaliteyi garanti etmiyor. İşi ayakkabı üretmek olmayan pahalı bir marka, orta (hatta düşük) kalitede bir ayakkabı için dünyalarca para isteyebiliyor. Eğer bütçeniz elveriyor ise, kalitel ürünler şıklıkta bir fark yaratacaktır. (Şu yazımı da bir okuyun derim)
Özgünlük: Hangi tarzda olursa olsun, şıklığın en üst noktası bence ana akıma en çok uymak değil, kendi tarzını oluşturmaktır.
Haydi koşun, adam gibi giyinin… 🙂