Her dışarı çıkışımda, doğru ve düzgün giyinen erkeklerin çok az olduğunu, kıyafet tercihlerinde birçok yanlış yapıldığını gözlemliyorum. Bu blogda ayrıntılarıyla doğruları yazmaya çalışacağım; ama öncelikle, kimi yıllar içerisinde topluma yerleşen yanlış alışkanlıklardan, kimisi zevksizlikten kaynaklanan bu yanlışları toparlamaya çalışayım:
- Bol takım elbise: Takım elbise seçiminde, olması gerekenden neredeyse 2-3 beden büyük kıyafetler tercih ediliyor. Çuval gibi duran takım elbiseler, bu işin doğrusu olarak algılanmaya başlanmış. Ceketin etek boyu, kol boyu, pantolonun paça boyu olması gerekenden 5-10 santim daha uzun. Pantolonlar da genelde oldukça bol tercih ediliyor (Çok kilolu değilseniz, pilili pantolonlara dönüp bakmayın bile). Yukarılarda şalvara yakın bolluk, paçalarda oldukça daralıyor; gereğinden uzun paça boyu sayesinde akordeon görünümü kaçınılmaz oluyor.
- Uzun paça: Yukarıda yazdığım durum öyle yaygın ki, tekrar vurgulamak istedim.
- Bol gömlek: Gömlekler de genellikle 1-2 beden büyük tercih ediliyor. Omuz dikişleri omuz hizasının altına düşüyor, haliyle gömlek manşetleri avuç içine kadar giriyor. Beden olarak da büyük olduğu için pantolondan işkembe gibi taşıyor.
- Bol gömlek yakası: Takım elbise içine giyilen gömleklerin yakaları genelde çok bol; haliyle kabuğundan kafayı çıkarmış kaplumbağa gibi görünüyor insanlar. En üst düğme iliklendikten sonra gömlek yakası ile boyun arasına işaret parmağının girebileceği kadar boşluk yeter de artar bile.
- Takım elbise içine kısa kollu gömlek: Çizgi film karakteri gibi görünmek istemiyorsanız yapmayın bunu…
- Gömlek içine atlet ya da yarım kollu fanila: Takım elbise içine giyilen açık renkli gömleklerin altına giyilen iç çamaşırı, dışarıdan bakıldığında bütün ilgiyi kendi üzerine toplar. Gömlek, kravat görünmez olur; atlet üzerine takım elbise giymiş birisi olarak algılarım ben. Kişisel tercihim: Pek terleyen birisi olmadığım için, gömleğin altına iç çamaşırı giymem. Ancak, eğer çok terleyip teriniz gömleğe çıkıyor ise (ter, başka her tür görüntüden daha çirkin ve iticidir), kolsuz bir fanila giyebilirsiniz; çamaşırın kol ağzı ile gömleğin omuz dikişi aynı hizaya geleceği için fanilanız dışarıdan görünür olmayacaktır. Ayrıca sıfır yaka olsun ki, kravat düğümünün altından fanilanın yakası ya da teniniz görünmesin.
- Uzun kravat: Aslında başlığı “yanlış kravat boyu” yazmayı düşünüyordum, ama memleketimizde kravatı olması gerekenden uzun (hatta çok uzun) bağlamak o kadar yaygınlaşmış ki, olması gerekenden kısa bağlayan pek kimse ile karşılaşmadım.
- Gömleğin en üst düğmesini iliklememek: Gömleğin yakası dar ise, düğmenin yerini değiştirerek 1 cm kadar genişletmek mümkün. Hala dar ise o gömleği giymeyin; uygun bedende yeni bir gömlek alın. Gözünüzü seveyim isyanlardaki liseli gençler gibi kravat gevşek, gömlek pantolonun dışında dolaşmayın.
- Ceketin tüm düğmelerini iliklemek: Ceketlerin en alt düğmesi iliklenmez. Bu kural her tür ceket için geçerlidir. Üç düğmeli ceketlerde, dilerseniz en üst düğmeyi de iliklemeyebilirsiniz. Anlamsız ya da gereksiz görünebilir, ama kural böyle işte (Hikayeye göre, İngiliz kralı 7. Edward o kadar şişmanlamış ki, ceketinin en alt düğmesini ilikleyemez olmuş. Krala saygıdan, halkı da ceketlerinin en alt düğmesini iliklememeye başlamış ve bu gelenek günümüze kadar gelmiş).
- Yanlış renk ve desen kombinasyonları: Bu aslında çok ilginç bir konu. Bu işin doğruları var, ama yanlışları bilinçli ve zevkli bir şekilde yapıp sıra dışı bir tarz sahibi olarak algılanmak da mümkün. Bazı modacılar, risk almanın gerekli olduğunu; aksi durumda sıradanlığın kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar. Ben yine de öncelikle klasik tarzın ve genel doğruların öğrenilmesinin şart olduğunu, sıra dışı tercihler yapılacaksa da bunların bilinçli olarak yapıldığının çok iyi ortaya konması gerektiğini düşünüyorum. Sıra dışı bir tarzı üzerinde taşıyamayacak kişilerin klasik tarzdan şaşmamaları gerektiğini, sıra dışılık ile palyaçoluk arasında çok ince bir çizgi olduğunu hatırlatırım. Kişisel düşüncem: Dikkat çekmek için sıra dışı olmaya gerek yok, düzgün ve zevkli giyinmek yeterli.
- Tamamen soluk renkleri tercih etmek: Kalabalık içerisinde kaybolmak ve fark edilmemek istiyorsanız, kıyafetin her bir parçasının soluk, silik, karaktersiz renklerden ve desenlerden oluşmasına özen gösterin, olur mu? Eh, bu blogun da gerisini okumayın zaten 🙂
- Çizgi film karakterli kravatlar: İş hayatında önemsenmemeyi garantilersiniz.
- Takım elbise altına uygunsuz çoraplar: Beyaz, çizgi film karakterli, üzerinde marka ya da slogan yazan, çizgili, fitilli, giyilen kıyafetle uyumsuz ya da bilek hizasında çoraplar giymek, takım elbiseye ihanettir; kimse affetmez. Takım elbisenin altından kıllı bacakların görünmesi tarifsiz çirkindir. Kişisel düşüncem: Bilek hizasındaki çoraplar hiçbir tür kıyafetle erkeklere yakışmıyor.
- Kocaman markalı kıyafetler: Markalardan üzerine para almıyorsanız, reklam panosu gibi dolaşmayın. Takım elbiselerin kollarında bulunan marka etiketlerini de sökmeyi unutmayın.
- Arkası buruşuk ceket: Şık ve düzgün görünmek istiyorsanız, aynaya baktığınızda görmediğiniz yerleri de ihmal etmemeniz gerekiyor. Oturacağınız zaman ceketinizi çıkarıp asarsanız, arkanız akoredeon gibi dolaşmazsınız.
- Uyumsuz tarzlar: Takım elbise üzerine dağcı montu, takım elbise ile spor sırt çantası, kumaş pantolon altına spor ayakkabı, spor tişört altına kumaş pantolon, takım elbise gömleği altına kargo pantolon, şeklinde ben sıralamaya başlayayım gerisini siz getirin.
- Cepleri doldurmak: Ceketin dış cepleri kullanılmak için yapılmamıştır (Mendil cebi hariç). Zaten genelde dikilerek kullanılmaz hale getirilmiştir. Dikişleri söküp kullanıma açmayın. Pantolon ceplerini de torba olarak kullanmayın. Gömlek cebini hiç kullanmayın. Çok döküntünüz varsa, kıyafetinize uygun bir çanta taşıyın. Cep telefonunuzu ya cebinizde ya da çantanızda taşıyın; kemere iliştirmek, ev kadınlarının kemerlerine tencere tava takması kadar komik görünüyor.
- Cüzdan kullanmamak: Pazarcı değilseniz paranızı cüzdanda, cüzdanı da ya ceket ya da paltonuzun cebinde taşıyın. Bir miktar nakit para, ehliyet, bir iki banka/kredi kartı gündelik hayat için yeterlidir; elinize geçen her şeyi cüzdana doldurup somun ekmek kadar bir cüzdan taşımayın. Nadiren ihtiyaç duyulan mağaza ve banka kartlarını, ikinci bir cüzdan içinde çantanızda ya da arabanızda taşıyabilirsiniz. Takım elbise ile birlikte deri bir evrak çantası kullanının, omuzdan çapraz asılan fotoğraf makinesi çantası kılıklı aparatlar hiç şık olmuyor.
- Uyumsuz ayakkabılar: Bence ayakkabı bir kıyafetin en önemli unsuru. Yalnız düşmanlar değil, işi bilenler de önce ayağa bakar. Takım elbise ile deri, altı kösele ve bağcıklı ayakkabı giyilir. Şu sıralar çokça görüyorum, altı lastik melez ayakkabılar giyiliyor. “Bir tek ayakkabım var, işten çıkınca da halı sahada top oynayacağım” mesajı veriyor. Takım elbisenin altına bağcıksız ayakkabılar da olmuyor. Kişisel tercihim: Bağcıksız ayakkabıları hiçbir zaman giymiyorum. Kadife ya da tüvit kumaştan yarı resmi bir pantolon ceket giymiyorsanız, takım elbise altına süet ayakkabı da giymeyin. Gece smokinli bir törene gitmiyorsanız, rugan ayakkabı asla giymeyin. Kare burunlu ayakkabılar 90’lı yıllarda kaldı, atmaya kıyamıyorsanız balkonda içine çiçek dikin. Çizme kesim paçalı denim (kot) pantolonun (*) altına yalnızca çizme giyin; kösele ayakkabı ve benzerleri çok feci görünüyor. Modaya uyma çabası ile aşırıya kaçan (örneğin normalden 5 cm daha uzun sivri burunlu, çarık görünümlü) ayakkabıları görünce arkanıza bakmadan kaçın. Son ve en önemlisi olarak, ayakkabınıza iyi bakın; asla kirli ya da eski görünümlü ayakkabı giymeyin.
- Uyumsuz deri aksesuarlar: Giyilen ayakkabılar, kemer, saat kayışı, cüzdan ve deri çanta aynı renk, hatta aynı ton olmalı. Koyu kahverengi ayakkabı ile siyah ya da taba rengi kemer değil, ayakkabı ile aynı tonda bir koyu kahverengi kemer takmalısınız. “Her renk ayakkabı için farklı saat ve cüzdan mı alacağız?” demeyin, onun yerine renk çeşitliliğini azaltabilirsiniz.
- Bakımsızlık: İş çıkışı at çalmaya gitmeyecekseniz, her sabah sakal tıraşı olmalısınız. Her gün, hiç değilse iki günde bir duş almalı, asla ve asla ter kokmamalısınız. Saç tıraşınız düzgün olmalı; yataktan kalkıp gelmiş gibi dağınık ya da bir kavanoz jöle boca edilerek şekil verilmiş olmamalı. Dağınık saç modelinden hoşlanıyorsanız, bunun bakımsızlıktan değil tarzınızdan kaynaklandığı açıkça belli olmalı. Kulak ve burun kıllarını düzenli olarak temizlemeli, tırnaklarınızı kesmelisiniz. Elleriniz bakımsızlıktan zımparaya dönmüş ise öncelikle ellerinize cetvelle birkaç kez vurun. İyice acısın ki bir daha ihmal etmeyin. Acımıyorsa nasır bağlamıştır, bu blogu okumayı bırakın. Unutmayın, kadınların erkeklerde ilk baktığı yerlerden birisi olan ellere ara sıra krem sürmenin, bir et makası ile tırnakların etrafında bağımsızlığını ilan etmiş derileri temizlemenin bir zararı olmaz.
- Ucuz parfüm: İlk hedefimiz kötü kokmamak, sonra temiz kokmak, en sonra güzel kokmak. Ucuz parfümlerin birçoğu güzel kokma sınırının altında kalıyor. Kalıcılıkları az olduğu için, insanlar evden çıkmadan önce fazlaca bir miktarı boca etmek zorunda kalıyorlar ki, başka türlü kötü kokmaya başlıyorlar. Bu yüzden ucuz parfüm kokmak yerine hiç kokmamak daha iyi. 3-4 şişe ucuz parfüm yerine bir şişe kaliteli parfüm alıp, özel günlerde güzel kokmayı tercih etmek gerek.
- Modası geçmiş ya da yanlış kullanılan aksesurlar: Kravat iğnesinin devri bitti, kullanmayın. Yaka mendili, kravatınızla ya da gömleğinizle uyumlu renk ve desende olmalı; aksi durumda takmayın. Kumaş pantolonu asla kemersiz giymeyin (pantolon askısı kullanmanız dışında). Pantolon askısını kullandığınızda da kemer takmayın. Kişisel düşüncem: Üye olduğunuz özel bir kulübe ait değilse, blazer ceketlerin cebinin üzerindeki armaları da boşverin.
(*) Kavram kargaşasını önlemek amacıyla Kot, Denim, Blucin, Jean, Blue Jean başlıklı yazımı okumanızı öneririm.