Yazar arşivleri: Gökhan

Kışlık Giyim – II

Eh, her gün takım elbise giymiyoruz; Clark Kent’ten Superman’e döndüğümüz zamanlar da var…

Tahmin edeceğiniz gibi “Takım elbise ile giydiğiniz bir paltoyu, pardösüyü günlük kıyafetlerinizle (ya da tersi) giymeseniz iyi olur” diyerek başlayacağım. Tüm kış boyunca bir tek paltoya, arsız veledin “Vuracam kırbacı, vuracam kırbacı” diyerek yavru eşeğe yaptığı muameleyi yapmanın alemi yok 🙂

Schott Deri MontYazılarımı yeni okuyanlar için tekrar hatırlatayım; dogmatik ve didaktik söylemlerden kaçınmaya çalışan bir şahsiyet olmam itibarıyla, yazılarımda “şunu, bunu yapın/yapmayın” yerine kendi tercihlerimi aktarıyorum; yine öyle yapacağım.

İstanbul gibi kışları nispeten yumuşak geçen bir şehirde yaşamanın avantajı ile benim neredeyse tüm kış boyunca tercihim deri montlar oluyor. Takım elbisenin aksine, spor kıyafetlerimde toprak tonlarını da kullandığım için hem siyah hem de kahverengi deri montlarım var. Palto, ceket, vb. gibi görünen deri montlar yerine, tarzı “motosiklet montu” olarak adlandırılan yandakine benzer modelleri tercih ediyorum.

OXS BotDeri mont ile yalnızca denim pantolonlar; onun da altına her zaman deri bot giyiyorum. Yıllardır tarzından ve kalitesinden çok memnun olduğum OXS botlardan pek şaşmıyorum.

Denim pantolonların paça genişliği ve boyu konusunda da birkaç şey yazayım. Takım elbiselerde olduğu gibi, günlük giyimde de gün geçtikçe da paçalar daralıyor ve paça boyları da kısalıyor. Ben denim pantolonlarda da paça genişliğini 20 cm kullanıyorum (Bacaklarım bir miktar “edeleli” olduğu için daha dar giyemiyorum). Buradaki tek kriterim, pantolonun bacağıma yapışmaması. Birçok yazımda belirttiğim üzere, insanların güzel yönlerini ortaya çıkarıp estetik olmayan yerlerini gizleyecek şekilde giyinmesi gerektiğine inanıyorum. Erkek bacaklarının da tayt gibi dar pantolonlar giyerek insanların gözüne sokulacak kadar güzel şeyler olmadığını düşünüyorum.

Denim Paça Boyu, Paça UzunluğuPaça uzunluğuna gelirsek, yine “ayakkabımızı ortaya çıkaracak kadar kısa, bilekleri göstermeyecek kadar uzun” şeklinde teorik bilgi ile yandaki örneği vereyim (“Neden bilek görünmesin?” sorusuna cevabım, aynen yukarıda belirttiğim şekilde, erkek ayak bileklerinin sağa sola gösterecek kadar estetik olmadığını düşünmemdir. Çok seksi ayak bilekleriniz olduğunu düşünüyorsanız, çekin paçaları yukarı! 😀 ). Ben yandaki fotoğraftaki kadar, ya da 1-2 cm daha kısa olacak şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki botları da oldukça şık bulduğumu ekleyeyim.

Bir de paça kıvırma konusu var. Açıkası örnek vermek için bir saat görsel aradım internette, bir tane paçası kıvrık olmayan görsel bulamadım. Şahsi tercihim paçaları kıvırmamak yönünde, nedeni ise ayrı bir yazının konusu olsun.

Lacivert ParkaElbette biraz daha şık olmam gereken ortamlar da oluyor. O zaman ise takım elbise ile giydiğim paltonun biraz kısa olanını (eteği kalça altına gelecek şekilde), ya da yağmura daha dayanıklı bir parka kullanıyorum.

Burada renk olarak tercihim koyu lacivert; günlük hayatta tercih ettiğim renkler (mavi, lacivert denim, kahverengi tonlarında kanvas pantolonlar; gri, lacivert, yeşil kazaklar ve trikolar; mavi gömlek üzeri lacivert süveter, vb.) ile çok daha kullanışlı.

Bu kıyafetlerle de yine bot giyiyorum, ama bu sefer aşağıdaki gibi biraz daha şık bir model tercih ediyorum.

Bir de İstanbul’da kar yağdığı iki üç günde ve soğuk memleketleri ziyaret ettiğimde kullandığım bir kaz tüyü montum var. Altına yine denim ve botlar… Bu sefer tamamen fonksiyonel botlar tercih ediyorum, bütün gün yağmur çamur içinde kalsam bile ayaklarımın donmamasını ya da ıslanmamasını sağlamalarını istiyorum.

Camper BotSon olarak da aksesuarları yazayım. Spor dışında bere kullanmıyorum, beyzbol şapkası asla takmıyorum. Daha önce de yazlık giyim ile ilgili yazımda örnek verdiğim kasketlerin yünlü olanlarını tercih ediyorum.

Her dışarı çıktığımda kıyafetimle uygun renkte bir atkı sarıyorum boynuma. Takım elbise ile kaşmir atkı önermiştim ama deri mont ile kaşmir atkı bana çok narin geliyor; bu sefer tercihim daha kalın dokumalı ancak kesinlikle doğal malzemeden üretilmiş bir atkı oluyor.

Genelde düz renkte ve gri, lacivert gibi parlak olmayan renkte atkılar kullanıyorum. Bir iki tane de enine çizgili atkım var, giydiklerim desensiz ya da tek renk ise; bu atkılarımı kullanıyorum.

Kışlık ŞapkaEldiven olarak ise soğuk havalarda yine deri eldivenden şaşmıyorum. Biraz daha ılık havalarda ise parmaksız yün eldiven terih ediyorum; “rock”çı ruhuma pek uygun geliyor 🙂

Kazak, gömlek, triko, bunların uyumu, vb. konularda yazacak birçok şey var; bu yazı burada bitsin; kazaklar da başka bir yazının konusu olsun.

Kışlık Giyim – I

Kış yaklaşıyor, havaların serinlemesi ve yağışlarla birlikte bana da sorular yağmaya başladı. Kışlık giyim konusunu resmi ve günlük olarak ikiye bölerek başlayayım. Bu yazım, takım elbise üzerine giyilecek mevsimlik ve kışlık kıyafetler ile aksesuarlar üzerine olsun.

Yüzüncü tekrar olarak baştan vurgulayayım, öncelikle giydiğimiz kıyafetlerin tarz olarak birbirine uyumlu olmasını istiyoruz. Bu yüzden takım elbise üzerine yağmurluk, kaban, deri mont filan giymiyoruz. Spor montları saymıyorum bile…

Trençkotİstanbul’da yaşıyor olmam nedeniyle ağır bir kışlık giyime ihtiyaç duymuyorum. Bahar aylarında bej renk trençkot kullanıyorum [Tanım olarak trençkot askeri tarzda, su geçirmez pardösüye deniyor. Piyasada su geçirmez, ya da içerisinde su geçirmez bir astar bulunan çok fazla model bulmak mümkün değil; ancak belirgin tarzı (Önü kruvaze, kemerli, omuzları apoletli, vb.) nedeniyle pardösü yerine trençkot demeyi tercih ediyorum]. Yine tanım olarak, trençkot genel olarak bej renkte üretiliyor, ancak farklı renklerini de bulmak mümkün. Şahsi tercihim hem şıklık hem de kullanışlılık açısından bej… Neden derseniz, her renk takım elbisem ile giyebiliyorum: Siyah, gri ve lacivert (Biliyorsunuz, kahverengi takım elbise giymiyorum.)… Hele ki lacivert ve gri takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı giydiysem, harika oluyor. Siyah takım elbise ya da siyah ayakkabı ve gri takım elbise ile nasıl oluyor derseniz, açıkçası bej rengin doğru tonunu bulmak için biraz uğraşıyorum. Renk skalasında kahverengi ile siyah arasındaki renkleri düşünün. Kahverenginin tonunu açtığınızda sütlü kahve oluyor ya kabaca; siyaha yakın bir kahverenginin tonunu açtığınızda elde ettiğiniz renk (Taş rengi diyebiliriz.), bu açıdan biçilmiş kaftan oluyor. Hele bir de düğmeler, siyaha yakın kahverengi olur ise, işte size son derece kullanışlı bir trençkot.
Renk Skalası - Bej Siyah Kahverengi

 
Füme Koyu Gri Erkek PaltosuSoğuk kış aylarında ise füme/koyu gri renk bir palto kullanıyorum. Neden siyah değil derseniz, siyah palto ile lacivert takım elbisenin uyumu hoşuma gitmiyor; siyah takım elbisenin tonu ile paltonun tonunun tutmaması durumundan hoşlanmıyorum ve gri takım elbise ve kahverengi ayakkabı giyeceğim zaman siyah paltonun uygun olmayacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, füme maalesef bej kadar kullanışlı bir renk değil. Yine her renk (siyah, gri, lacivert) takım elbisenin üzerine giyilebilmekle birlikte, lacivert takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı ile uygun olmuyor. Ya ikinci bir renkte (bkz. deve tüyü) palto edinmenizi, ya da siyah ayakkabıdan şaşmamanızı önereceğim.

Paltonun da takım elbise gibi %100 yün kumaştan üretilmiş olmasına dikkat etmenizi öneririm (Biz burada sentetik kumaşları sevmeyiz dostum… 🙂 ).

Uzunluk olarak hem trençkot hem de palto için ben dizin biraz üzerini tercih ediyorum (Kalça hizasındakileri ise spor giyimde).

Paltoyu trençkot gibi kruvaze değil, takım elbiselerim gibi tek düğmeli kullanıyorum. Takım elbisede olduğu gibi, paltoda da en alt düğmeyi iliklemediğimizi hatırlatayım.

Şemsiye bu mevsimlerin vazgeçilmez aksesuarlarından. Her fonksiyonel şeyde olduğu gibi, şemsiyede de kaliteden taviz vermeyin derim. İki kuruş fazla verin, çok kaliteli bir şemsiye edinin. Rüzgarda dönmeyen, kolay açılıp kapanan kaliteli bir şemsiye tek bir gün sizi kurtarsa, verdiğiniz parayı çıkaracaktır. Hele ki pahalı kıyafetlerinizin, ayakkabılarınızın yağmurdan telef olmasını engeller ise… Ben bir adet baston şemsiye edinin derim; hem şık bir aksesuar, hem de açılınca gayet geniş oluyor; bazı zamanlar başkalarını da düşünmek durumunda olduğunuzu hatırlatırım 🙂 (İki kişi yağmurda herkes kendi şemsiyesi ile mi, yoksa bir büyük şemsiyenin altında kol kola mı yürümek daha keyifli, siz düşünün). Onun dışında bir de katlanabilen cinste ufak bir şemsiyeniz olursa, yağmur ihtimali olduğu ya da elinizde kocaman baston şemsiyeyi taşımak istemediğiniz zamanlar çantanıza atıverirsiniz.

Mevsimsel olarak, trençkot ile atkı kullanmaya pek gerek yok. Ancak, fark yaratmak isterseniz ince dokuma bir fular takabilirsiniz. Palto ile birlikte, klasik tarzda kalmak isterseniz düz siyah ya da koyu gri renk tercih edin. Ama burada da farklı olmayı tercih ederseniz gömlek, kravat ve hatta çorabınızla uyumlu renkte bir atkı kullanın. Hem sıcak tutması, hem de yumuşacık olması bakımından kaşmir dokumayı tercih edin derim. Sürekli yüz ve boyun bölgesine temas ettiği için yine sentetik dokumalardan kaçının.

Eldiven de şemsiye gibi delikanlılıktan taviz vermemenizi önerdiğim bir aksesuar; adam gibi bir şey alın, yıllarca kullanın derim. Adam gibi dediğim şey de, elbette deri eldiven. Doğal olması, hava alması ve şık olması açısından benim şaşmaz tercihim. İçi kaşmir astarlı bir eldiven alırsanız, kışın sıcacık tutar ellerinizi. Geyik ya da kuzu derisinden üretilmiş deri eldivenlerin daha yumuşak olacağını hatırlatayım (Benim içi kaşmir, geyik derisi bir çift eldivenim var; sık kullanmaya kıyamayacak kadar memnunum kendisinden.).

Son olarak da şapka konusuna geleyim; takım elbise ile bere ya da beyzbol şapkası takmayın lütfen. Şıklık ve tarz açısından fötr (fedora) şapka diyeceğim ama bizim millet pek alışık değil maalesef, taktığımda sokakta çok acayip bakıyorlar 🙂 Haliyle, çok soğuk hava durumları dışında ben takım elbise ile şapka kullanmıyorum. O durumlarda da, paltom ile aynı renkte şık bir kasket edindim, onu takıyorum. (Güncelleme: Geçen hafta kenarları biraz daha dar bir fedora şapka buldum, şansımı tekrar deneyeceğim 🙂 )

Bir diğer güncelleme: Bir okuyucumdan e-posta aldım, “Peki altına ne giyelim, bot konusundaki fikriniz nedir?” şeklinde; onu da kısaca burada cevaplayayım. Bildiğiniz üzere takım elbise altına lastik tabanlı bir şeyler giymekten pek hoşlanmıyorum, ancak aşırı yağışlı ya da soğuk yerlerde yaşayan ya da bu şartlarda çalışan insanlara da “Yağmur-çamur kösele ayakkabı giyeceksiniz” demenin abesliğinin de farkındayım. Şahsen takım elbise altına aşırı bir kar yağışı olmadığı sürece bot giymiyorum, belki İstanbul’da yaşadığım için hiç ihtiyaç da duymuyorum. Açıkçası lastik tabanlı bir ayakkabım da yok takım elbise altına giydiğim. Satın alacak olsam, dikkatli bakılmadığı sürece lastik tabanlı olduğu belli olmayan, sürekli giydiğim (şu yazıma bir göz atın derim) kösele ayakkabılarıma benzer bir ayakkabı/bot tercih ederdim.

Moda Nedir?

Yazının başlığına bakmayın, modanın tanımı yapacak filan değilim; çok da umurumda değil açıkçası. Neticesinde ben burada “moda blogu” yazmıyorum; Adam Gibi Giyin insanın kendisine, işine, çevresine özenmesi ile ilgili…

Ben sizlerle kendi doğrularımı paylaşıyorum ve sizlerin de kendi doğrularınızı oluşturmanız gerektiğine inanıyorum. Mesela, güncel modaya uymak adına mevcut giysileri atıp yeni alışverişe koşuşturmak artık bana doğru gelmiyor. Kurumsal hayatta iken alışverişe çıkıp beşer-onar kravat, gömlek, vb. satın aldığım dönemler oldu; yok şu moda, yok biraz farklı olayım, yok bir de bu renginden olsun diye… Şu an gardrobum çok daha sade, takım elbise için yalnızca düz beyaz ve açık mavi gömleklerim var örneğin. Yeni bir kıyafet alırken güncel tarza uygun olmasına dikkat ediyorum (Pantolon paça boyu, genişliği gibi); ancak bunlar demode oldu diye de eskileri kaldırıp atmıyorum, ufak bir iki tadilat ile gayet mutlu bir şekilde giymeye devam ediyorum.

Ancak benim gibi adamların moda dünyası tarafından pek sevilmediğini belirtmeliyim. Sonuçta benim gardrobumda yirmi sene önce satın aldığım bazı tişörtler, kazaklar bile duruyor. Ancak giyim sektörü “yeni moda” kavramı altında bizlerin sıklıkla yeni kıyafetler almamızı bekliyor. Ben insanların tek tip bir kalıba sokulmasından, tekdüzeleşmesinden; buna paralel olarak da insanların kendilerine uyup uymadığına bakmadan bir akıma kapılıp gitmesinden hoşlanmadığımı, özgün tarzları daha takdirle karşıladığımı belirteyim.

En basit örnek olarak yüzyıllardır hemen hemen aynı şekilde kullanılan smokinleri göstereyim. Eğer aşırı kilo değişimi yaşamamış iseniz, yıllar önce satın aldığınız bir smokini hala giyebilirsiniz (Belki ufak bazı tadilatlar gerekebilir). Haliyle bir smokin satın alan bir erkek, bir daha smokin satın almak zorunda hissetmez. Ancak son yıllarda “yeni moda” karşımıza lacivert renkte smokinler çıkardı ve siyah smokinleri demode hale getirmeye çalıştı. Hatta birçok moda yazarı, siyahın ne kadar kötü ve kullanışsız bir renk olduğunu, ışık altında başka renklere büründüğünü filan yazarak bu değirmene su taşıdılar. İnsanlar ihtiyaç anında ya yeni smokin almak zorunda hissettiler, ya da birkaç yıl sonra kesinlikle demode (hatta komik) olacak lacivert renkli smokinleri tercih ettiler. Olur da bir gün birisi yanıma gelip üzerimdeki siyah smokinin eski moda olduğunu söylerse, ağzının ortasına ıslak terlikle vuracağımdan emin olabilirsiniz. 🙂

Modanın bir yüzü teknoloji ve zevklerin gelişimi ile birlikte evrilmek ise, diğer yüzü de tamamen satış odaklı pazarlama faaliyetidir (Bunu yazdığım için dayak yiyebilirim 🙂 )

Bu yüzden ben “moda” değil “şıklık” üzerine yazıyorum. Kıyas kabul etmez, hatta haddim de değil; ama ben de Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi gibi, kendi şıklık piramidimi hazırladım, buyurun buradan yakın:

Şıklık Piramidi
Doğru beden: Birçok yazımda belirttiğim üzere ne dar, ne bol; üzerinize tam oturan kıyafetler giymelisiniz. Ayrıca kusurlu yönlerinizi örtmeye özen göstermelisiniz. Göbeğiniz varsa, bacaklarınız kısa ise, vb. akıllı tercihler yapmalısınız (Şu yazımı bir okuyun derim).

Uyum: En önemlisi renk uyumu, ancak kıyafetlerin birbiri ile uyumu da önemli. Şık bir takım elbisenin üzerine kaz tüyü mont giymek gibi…

Doğru tarz: Bir kıyafetin içerisinde mutlu ve özgüvenli hissetmelisiniz. Size ait olmayan, içinde kendiniz gibi hissetmediğiniz, düzgün taşıyamayacağınız tarzlara özenmemelisiniz.

Ortama uyum: Takım elbise ile katılmanız gereken bir davete denim (kot) pantolon ile gitmemek gibi… 🙂

Kaliteli ürünler: Markadan değil kaliteden bahsediyorum. Kalite bazen markayı gerektirmekle birlikte, marka her zaman kaliteyi garanti etmiyor. İşi ayakkabı üretmek olmayan pahalı bir marka, orta (hatta düşük) kalitede bir ayakkabı için dünyalarca para isteyebiliyor. Eğer bütçeniz elveriyor ise, kalitel ürünler şıklıkta bir fark yaratacaktır. (Şu yazımı da bir okuyun derim)

Özgünlük: Hangi tarzda olursa olsun, şıklığın en üst noktası bence ana akıma en çok uymak değil, kendi tarzını oluşturmaktır.

Haydi koşun, adam gibi giyinin… 🙂

Kısa Paça Pantolon, Çıplak Ayak

Kısa Paça çorapsız AyakkabıEvet, bu yazın modası da gayet kısa paçalar ve altına çıplak ayakkabı ile giyilen kösele ayakkabılar… Pantolon paça boyları gün geçtikçe kısalıyor; bu yaz iyiden iyiye bilek hizasının üzerine çıktı. Haydi, bugün de bu konuyu irdeleyelim.

Öncelikle, modayı sıkı sıkıya takip eden, bunun için yatırım yapan ve bilinçli bir şekilde giyinenlere saygı duyduğumu ve beğenerek takip ettiğimi bir kez daha belirteyim. Bu yazı, heves edip de ne yapacağını bilemeyenlere…

Bir kıyafetin moda olması, onu iyi taşıayacağımız ya da bize yakışacağı anlamına gelmiyor. Yandaki arkadaşta kıyafet gayet güzel duruyor, çünkü adam manken; işi bu. Bu arkadaş hiçbir şey giymese bile millet dönüp bakar (Çıplak olduğu için değil, güzel olduğu için), haliyle çuval giyse bile adamda güzel durur. Öncelikle bir sorun kendinize, ben bu kıyafeti taşıyabilir miyim diye… (Bir İngiliz için “A, ne güzel İngilizce konuşuyor” deyip iki kuruş İngilizce ile BBC’ye spikerlik başvurusuna koşmuyoruz mesela, değil mi?)

Giyinirken kusurlarımızı örtmeye ve güzel yanlarımızı ortaya çıkarmaya çalışmak lazım diyorum ya sürekli; şimdi pantolonun paçalarını kısalttıkça bunun bizim bacaklarımızı olduğundan daha kısa göstereceğini hatırlatmak isterim. Eğer Akdeniz iklimi gibi bacaklar kısa ve kalın, kıçlar etli ve tombul ise bu işe pek girişmeyin derim.

Benzer şekilde, çıplak ayaklar tüm dikkati ayakkabılar ile birlikte ayaklar ve ayak bileklerine çekecektir. Eğer ramazan pidesi gibi ayaklarınız, kıllı ve kalın ayak bilekleriniz varsa bu moda size göre de değil maalesef…

İkinci olarak, bu işlere yatırım yapmak gerekir. Örneğin bu şekilde giyindiğinizde tüm gözler ayakkabılarda olacak; haliyle yeni ve çok kaliteli ayakkabılar giymek lazım. Benzer şekilde dar paçalı şık bir pantolon da şart. Öyle evdeki ayakkabının üzerine, evdeki pantolon ile pek olmaz bu işler…

Son olarak kendi tercihimi yazayım: Ben modayı anlık olarak takip etmekten hoşlanmıyorum, biraz mesafeli duruyorum. Evet, pantolonlarımın paçaları eskiye göre daha dar ve kısa, ama henüz ayakkabıya ancak değecek seviyede. Kösele ayakkabıları çıplak ayakla giyme fikri ise bana doğal gelmiyor. Şu yazımda belirttiğim üzere, babet çorap da bana çok uzak geliyor. Hepsinin yanı sıra, erkek ayak bileklerinin hoş bir görüntüsü olmadığına inandığımdan, insanların gözüne sokmak da hoşuma gitmiyor. Bu durumda tercihimi renkli ve pamuklu çoraplardan yana kullanıyorum.

Soru-Cevap #15: Bir Erkeğin Babet Çorap Giymesi Caiz Midir?

Hocam, şu mübarek Ramazan ayında sormak isterim; bir erkeğin babet çorap giymesi caiz midir?
(Anonim, Türkiye)

Erkek Babet ÇorapBen giymem! Güncel erkek modası yazılarında okuyacağınızın tersine; ayakkabının kenarından görünme riski bile giymemem için yeterli sebep. Fonksiyonel şeylere saygım sonsuz, ancak estetik olarak da uygun olmalı bence. Örneğin harika bir kaz tüyü yeleğim var, incecik; ama tutup da sıcak tutsun diye takım elbisenin içerisine giymiyorum. Çok soğuk günlerde, başka çözümler arıyorum. Bu da onun gibi bir şey işte. Görüntünün çirkinliği konusunda mutabıkız herhalde…

Hep bahsederim ya “mış gibi” görünen şeylerden haz etmiyorum diye, böyle çıplak ayakmış gibi gösteren bu çoraplar da aynı kategoride benim için. Peki ne yapalım? Ben ne yapıyorum onu söyleyeyim. Öncelikle her ayakkabıyı çıplak ayakla giymeye çalışmıyorum. Zaten yaz gelse de çorapları atsam; yaldır yaldır çıplak ayak gezsem diyen birisi değilim. Pamuklu çoraplarım ile gayet rahat geçiriyorum yaz aylarını.

Ben yalnızca şort giyeceğim zaman tekne ayakkabıları giyiyorum (Şu yazıma bir bakın derim); onları da çıplak ayak giyiyorum. Zaten her gün ayaklarımı pudralıyorum, koku gibi bir derdim olmuyor. Ayakkabının vurması gibi bir derdim de hiç olmadı (Timberland’ın tekne ayakkabılarını 25 yıldır filan giyerim, bu konuda hiç üzmedi beni). Bu ayakkabılar zaten ıslak ortamlarda kullanılmak üzere üretilmiş, bu yüzden sorun yaşamazsınız. Ben denize, duşa filan bile giriyorum; o derece… Ama yine de giydiğiniz bir ayakkabıyı tekrar giymeden önce en az 24 saat dinlendirmeyi, aşırı ıslanan ayakkabıları uygun şekilde bakımdan geçirmeyi unutmayın (bkz. Ayakkabı bakımı konulu yazım). Ara ara da koku giderici, bakteri öldürücü spreyler kullanmanızda da fayda var.

“Bütün gün giyip akşam çıkarınca kokar yahu” derseniz, eve gelir gelmez duşa giriverin. Başka yerde çıkaracaksanız, babet çorapla görünmek daha fena yahu. 🙂 Bu durumda da pamuklu güzel bir çorapla giyebileceğiniz bir ayakkabı tercih edin evden çıkarken.

Eminim aranızda “Abi öyle bir çorap buldum ki, hayatta ayakkabının kenarından filan görünmüyor” diyenler olacaktır; giy abicim ne diyeyim… O da ayakkabıya saygımdan. 🙂

Ha bir de bilek hizasındaki çoraplar var ki, benim için evlere şenlik. Yalnız spor yaparken giymek lazım demeye bile dilim varmıyor, ben asla giymiyorum (Sebebini bir sonraki yazımda bulabileceksiniz).

Sonuç olarak yukarıdaki fotoğraftaki şekilde görünmektense, zırt pırt ayaklarımı yıkamayı/pudralamayı (ayak için özel pudralar olduğunu hatırlatayım); her seferinde ayakkabılarıma bakım yapmakla uğraşmayı tercih ettiğimi söyleyeyim.

“Ama yeni moda böyle; kısa paçalı pantolonun altına kösele ayakkabıyı çıplak ayak giyiyorum, çorapsız rahatsız ediyor” konulu argüman konusunda ise güncel modaya mesafeli yaklaşan birisi olarak diyecek çok sözüm var, ama haydi bu konuyu da bir başka ramazan sohbetinde ele alalım. 🙂